Bugün sizlerle Türkiye’nin gündeminden, hayvanseverlerin gündeminden düşmeyen bir konu ile ilgili görüş ve önerilerimi paylaşmak istiyorum
Konu tahmin edebileceğiniz gibi Türkiye’deki sokak hayvanlarının durumu. Bu sorun çözülmedikçe asla bu konuyu dile getirmekten vazgeçmeyeceğim. Bu arada sizlere “Tüm Pittbull’ler imha edilmeli” diyen tanınmış gazeteciyi de deşifre etmek istiyorum.

Son 5-6 aydır Türkiye’de sokak hayvanlarına yönelik ciddi bir karalama, kötüleme kampanyası yürütülüyor. Medya ve bazı sosyal medya kullanıcıları seyrek örnekleri abartarak sunuyor, insanlardaki korkuları körüklüyorlar. Bazı ruh hastaları ise bilinçli bir şekilde uysal sokak köpeklerini provoke ettikten sonra videolar çekip yayarak hayvan düşmanlığını körüklüyor. Hatta geçenlerde Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç köşe yazısında “Tüm Pittbull’ler imha edilmeli” diyerek resmen bir türe karşı ırkçılık çağrısı yaptı (https://www.sabah.com.tr/yazarlar/uluc/2022/04/21/pitbull-dehseti-ve-verilen-komik-ceza). Eğer bu cümleyi yazmasaydı aslında bazı köpek sahipleri için yazdıklarına katılabilirdim.
Bu haberlere, görüntülere istinaden belediyeler sokaktaki hayvanları kontrolsüzce, bilinçsizce, adeta zulmedercesine, katledercesine topluyor ve onları ölüme terk ediyor. Bu zulümden kurtulabilen hayvancıklar ise kendilerini koruma derdiyle etrafındakilere zarar verebiliyorlar. Bir hayvan bir insana zarar verdiğinde hayvanı direkt fail ilan ederken bir insan hayvana zarar verdiği zaman aynı tepkiyi gösteriyor muyuz? Yasalarımın canlıları eşit tutabiliyor mu? Bunu hem vicdanen hem de yasal olarak sorgulamamız gerekiyor. Bu arada kısaca hatırlatayım, kısa süre öncesine kadar Türkiye’de hayvana yönelik işlenen suçlar “mal varlığına zarar verme” kapsamında yargılanıyordu.
Yani aslında bu saldırıların sorumluları biziz. Köpeklerin doğasında saldırı yoktur, onları bizler saldırgan yetiştiriyoruz ya da aç-susuz bırakarak, işkenceler ederek, şiddete maruz bırakarak onların saldırganlaşmasına vesile oluyoruz. Hayvanların dili olsa da anlatsalar uğradıkları işkenceleri, tecavüzleri, vahşetleri. İnanın örnekler vermeye ne dilim varıyor ne de yüreğim dayanıyor. Eğer bir köpek etrafına zarar veriyorsa bunun cezası öncelikle köpeğin sahibine, sahibi yoksa belediyeye veya önlem almayan yetkililere kesilmelidir. Hayvanların cezai ehliyeti yoktur!
Biz insanların en iyi dostu olan köpekleri nasıl böyle kendimize düşman etmeye çalışıyoruz inanın aklım havsalam almıyor. Hayvanlara edilen zulüm adeta toplumsal bir ruh hastalığına dönüştü.
Türkiye’de 5199 sayılı Yasa gereği sokaktaki hayvanların beslenmesi, bakımı, rehabilitasyonu, tedavisi, kısırlaştırılması ve aşılanması belediyelerin sorumluluğunda (https://www.lexpera.com.tr/mevzuat/kanunlar/hayvanlari-koruma-kanunu-5199). Her belediyenin veterinerlik hizmeti vermesi, veteriner kliniği ve barınakları bulunması gerekirken maalesef ülkemizde bir kliniği dahi bulunmayan belediyeler hayvanları toplayıp kırsal alanlara, ormanlara bırakıyorlar. Çözüm bu mudur?
Barınağı bile olmayan belediyeler, hayvan toplama izni olmayan görevli ve uygunsuz araçlarıyla hayvanları topluyor. Normalde bu araçların arkasında kafesli bölümler bulunmalı ve bu konuda uzman kişiler tarafından hayvanlar alınıp daha sonra doğal yerlerine bırakılmalı. Hatta hayvanlara atılan uyuşturucu iğnenin dozu veterinerler tarafından ayarlanmalı. Ama ne oluyor? Bilinçsiz görevliler tarafından toplanan hayvancıklar boş arazilere aç-susuz, yaralı bırakılıyor. Hayvanseverler onları çok kötü durumlarda bulup da CİMER’e başvurduklarında ise şikayetler göstermelik olarak dikkate alınıyor, sonuçlanmıyor.
Sokak köpekleri insanlara saldırıyorsa bu öncelikle belediyenin sorumluluğundadır ve cezalar da onlara kesilmelidir. Buna güzel bir örnek vermek istiyorum: Geçen yaz Konya’da yaşayan bir kişi sahipsiz köpekler tarafından saldırıya uğrayıp kuduz tedavisi gördü. Bu kişi idarenin hizmet kusuru bulunduğunu ileri sürerek sorumlu belediyeye dava açtı ve yargılama sonucunda mahkeme, kişiyi haklı bularak belediyeye tazminat cezası kesti. Bu tür örneklerin artmasını diliyorum.
Çok önemli iki konuya daha değinmek istiyorum:
Birincisi, hayvanlara yapılan her türlü zulme verilen cezaların yetersizliği. Zulüm derken sadece işkence, aç-susuz bırakmayı kastetmiyorum. Onları bilinçsiz ve kontrolsüzce üretmek, satmak, önce alıp sonra sokağa bırakmak, onları saldırgan yetiştirmek… tüm bunlar da zulmün diğer yüzüdür. Geçenlerde Almanya’da bir çift, kaçak köpek üretip sattığı ve bu süreçte 30 yavrunun ölümüne sebep olduğu için 3 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Türkiye’de de caydırıcı cezalar olsa keşke. Böyle devam ederse topluma örnek olması gereken sanatçılar bile hayvan düşmanlığını körüklemeye devam edecektir.
Diğer önemli konu ise çocuklarımıza hayvan sevgisini aşılamak ama onlara karne hediyesi olarak ya da tatilde kedi-köpek hediye etmemek. Hayvan sevgisiyle yetişen çocuk, topluma da faydalı insan olur. Bakacak durumda olmamanıza rağmen evinize hayvan almanız ise sorumsuz çocuklar yetiştirmenize vesile olacaktır.
Dünya Sağlık Örgütü’nün sokak hayvanları konusunda etkili yöntem önerileri var. KISIRLAŞTIRMA, İNSANLARIN EĞİTİLMESİ VE HAYVAN SAHİPLERİNİN KAYIT ALTINA ALINMASI. Sanırım bu üçlüyü hayatımıza sokabildiğimizde sokak hayvanları sorununa da çözüm bulabileceğiz.
Bu dünya sadece bizim değil, artık bunu kabullenmemiz gerek!
Sevgilerimle
Esma Arslan
