Skip to content

1 Mayıs Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü (Bazı kesimler ‘1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı’ diyor ama emek hakkı için mücadele sürdüğü için ben dayanışma günü olmasını tercih edenlerdenim) son iki yıldan beri pandeminin gölgesinde kutlanırken bu yıl savaşın gölgesinde kutlandı

Bir yandan Ukrayna ile dayanışma ve saldırı savaşlarının durması çağrısı yapılırken öte yandan Almanya’da Ukrayna’ya ağır silahların gönderilmesi kararları alındı. “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” dedirten bu çelişki yumağına bir sonraki yazımda değinmek istiyorum. Bugün konumuz 1 Mayıs Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü.

“Emeğin, dayanışmanın, mücadelenin anma günü” olarak kutlanan 1 Mayıs’ın tarih boyunca bin bir yasaklarla, kanlı olaylarla ve zorluklarla yaşandığını az çok hepimiz biliyoruz. Bu vesileyle işçi ve emekçinin türküsünden bir mısra paylaşayım sizinle:

“Günlerin bugün getirdiği, baskı, zulüm ve kandır

Ancak bu böyle gitmez, sömürü devam etmez

Yepyeni bir hayat gelir, bizde ve her yerde”

Tarihte olduğu gibi günümüzde de maalesef emeğin sesi hala yüksek değil, aksine yorgun ve umutsuz çıkıyor. Artık işçiler emeklerinin yorgunluğunu taşıyamıyor inanın. Çeşitli sektör emekçilerinin tüm dünyada yakındıkları ortak sorun; emeklerinin karşılığını alamamak, emeklerinin değerinin görülmemesi. Pandemiydi, savaştı, ekonomik krizdi derken arka arkaya gelen zamlar, hayat pahalılığı, ekonomik krizler özellikle işçinin belini büküyor. Maaşlara baktığımızda, pahalılıkla orantılı olarak bir artış maalesef yok. Bu durum sadece Türkiye ve Almanya için geçerli değil, birçok dünya ülkesinde böyle. İnsanlar artık adeta karın tokluğuna çalışıyorlar. Öte yandan zenginler servetlerine servet katmaya devam ediyor.

ÇALIŞANI CEZALANDIRAN ÜLKEMİZ

Almanya’da öyle bir sistem var ki adeta çalışanı cezalandırıyor. Ben işveren olduğum için bana ‘sana ne bundan” diyeniniz olabilir aranızda. Ama ben bu noktaya dişimle, tırnağımla ve emeğimle geldiğim için işçinin emekleri benim gözümde kutsaldır ve böyle de kalacaktır. Hak söz konusu olduğunda her daim işçinin ve emekçinin yanındayım. Asgari ücret düşük olduğu için insanlar karın tokluğuna çalışıyor diyebilirim. Çok insan tanıyorum, 8 saat çalıştıklarında alacakları maaşı zaten devlet onlara yardım olarak verdiği için çalışmamayı tercih ediyorlar. Üstelik vergi ödemiyorlar, ek yardımlar alıyorlar vs. Ama çalışıyorsan dişinden tırnağından artırdığına bile göz dikiyorlar, o vergisi, bu vergisi, şu vergisi, su vergisi…Tamam, devletin de vergi geliri olması tabii ki önemli ama biraz daha orantılı olsa daha iyi olmaz mı? Mesela büyük şirketlerden daha fazla vergi alınabilir. Ama tam aksine, devlet orta gelirlilerden vergi alacağını söke söke alırken büyük şirketlerin milyonlar tutarındaki borçlarını zaman zaman göz ardı edebiliyor. Neden? Çünkü istihdam imkanı sunan büyük şirketler devlete ‘Vergi borcumu silmezsen istihdam alanlarını kapatır, işsizliğin artmasına sebep olabilirim’ korkusunu veriyor açıkça. Devlet de onlardan alamadığını orta direkten alıyor. Yani devlet işçinin yanında olması gerekirken, büyüklere dokunamadıkları için yine orta hallinin boğazına basıp ekmeğini alıyor işte.. Dikkat ederseniz herhangi bir devletten ya da para biriminden bahsetmiyorum. Zira kapitalizmin pençesindeki dünyanın birçok ülkesinde aynı sorun var.

ÇOCUK İŞÇİLER, BİZİM UTANCIMIZ…

1 Mayıs sohbetimde sizlere sömürülen emeklerden ve çocuk işçilerden de bahsetmek istiyorum biraz. Dünyadaki savaş ve ekonomik krizlerle zorunlu göçlerin nasıl yaşandığını hepimiz görüyoruz. İnsanlar evini yurdunu bırakıp oradan oraya savruluyorlar. Başka bir ülkeye giden kalifiye insanlar, diplomalarını tanıtamadıkları için veya dil yetersizliği yüzünden kendi mesleklerinde çalışamadıkları için ucuz işçi olarak çalıştırılıyorlar. Suriye’den gelen bir doktorun bir hastanede hademe olarak çalıştırıldığını gördüm, Afganistan’dan gelen bir kimyagerin temizlik işçisi olarak çalıştığını biliyorum. Almanya 2012 yılında Diplomaların Tanınması Yasası’nı çıkarmış olsa da hala kökenine göre muamele yapmaktan geri durmuyor. Özellikle güneyden gelen insanların diplomalarının tanınmasında zorluklar çıkarıyor ama aslında her şeyin ne kadar kolay olabileceğini Ukrayna krizi vesilesiyle görmüş olduk. Zira Ukrayna’dan gelenlerden diploma bile sorulmadan olması gereken muameleler yapılıyor. Hatta onlar ellerinde belge olmadan üniversite bile okuyabileceklermiş. Keşke ayrımcılık olmasa da bu güzel yaklaşım tüm savaş, açlık ve zulümden kaçan insanlar için uygulanabilse. Biz kazanırız en çok, Almanya kazanır, yani ülkemiz kazanır. Fakat özellikle bu konuda ayrımcılığın, çifte standardın dibini yaşıyoruz hem de.

Çocuk işçiler, yürek yaramız….Türkiye’ye gittiğimde en çok can yakan görüntülerden biri de arkasında kendinden 5-6 kat büyük bir kağıt toplama arabasını çeken, tırnakları, ayakları kirden kararmış, yüzünde bazen mahcup, uykulu ve bazen yorgun bir gülümsemeyle kağıt toplayan çocuklar…Yüzüne baktığımızda utancından bakışlarını yere diken çocuklar.. İşte bu bizim utancımız… Ben Türkiye diyorum da dünyanın birçok yerinde okula gitmesi gereken çocuklar çalıştırılıyor ve emekleri sömürülüyor. Birçok ünlü tekstil markalarının dünyanın fakir ülkelerinde çocukların ve kadınların ucuz işçi olarak çalıştırılarak üretilen ürünlerini sattığını sağır sultan bile biliyor. Bir dönem ismi deşifre olan bazı markalar özür dileyip daha dikkatli olacaklarını söyleseler de bunun el altından yine bu şekilde devam ettiğini hepimiz biliyoruz. Bunu utanarak, sıkılarak yazıyorum ama “ÇOCUK İŞÇİLER, SİZİN DE EMEK BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN☹”

Esma Arslan

Kana bulanmış 1 Mayıs’lar… Kağıt toplayan çocuklar…

1 Mayıs Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü (Bazı kesimler ‘1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı’ diyor ama emek hakkı için mücadele sürdüğü için ben dayanışma günü olmasını tercih edenlerdenim) son iki yıldan beri pandeminin gölg...