Skip to content

Bir önceki yazımda sizlere insanları kategorize etmek ve insan türlerinden bahsetmek istediğimi yazmıştım. Bence insanları kategorize etmek en iyi sporlardan biri

Söze başlamadan önce araya birkaç cümle sıkıştırayım. Ben böyle dobra ve dürüstçe yazdıkça biliyorum ki çevrem daralıyor. Oynayınca alanın çok daha geniş oluyor. Ama kendime bile dürüst ve açık olamadıktan sonra kuru kalabalıkla ne işim olur diyerek sazı alıyorum elime… Beni dokuz köyden kovarlarsa belki onuncu köye muhtar yaparlar😊

İnsanları kategorize etmek insanların bir kısmı tarafından yadırgansa da bence yapılması elzem olan bir eylem. Neden mi? Bunu size çok beğendiğim bir deyimle kısaca açıklamak istiyorum:

“Eşeğin büyüğünü ahırda unutmak” deyimini, bir işin ufak tefek ayrıntılarıyla ya da etrafımızdaki kalabalıkla uğraşırken işin önemli kısmını gözden kaçırmak, etrafımızdaki kalabalıktan ötürü bazı değerli insanlara hak ettiği değeri verememek olarak yorumluyorum ben. Tabii “sözüm meclisten dışarı” eklemesiyle… İnsanları kategorize edersek bu sayede gerekliyi-gereksizi, hak edeni-etmeyeni ayırt edebilir ve hak edene hak ettiği değeri verebilirsiniz. İnsanlardan gözlem ve yaşam tecrübesi yoluyla elde ettiğimiz ufak ayrıntılarla arkadaş seçimimizi, davranışımızı, beklentimizi pekâlâ belirleyebiliriz bu spor sayesinde. Ama ben bugün detaylı bir kategorizeye girmeyeceğim.

Bence hayatta iki türlü insan var:

İlki çalışarak, bir şeyler üreterek, gerektiğinde insanlara yardım ederek yorulan ve akşamları bu yorgunluğun huzuruyla tatlı uykulara dalanlar…

Bir diğeri ise tavuklar gibi oturduğu yerden başarıya ulaşmaya çalışırken bol olan boş zamanını birinci kategorideki insanlarla uğraşmakla, karalamak, iftira atmakla geçiren, hedefine ulaşamayınca uykusuz gecelere arkadaş olanlar. Biliyorsunuz oturduğu yerden başarıya ulaşan tek canlı tavuktur.

Birinci kategoride olan insanlar daima ilerler. Çalışkandır, yapacak işi vardır hep, zaten kötülük düşünmeye de zaman bulamaz işten güçten. Vicdan defteri temizdir, zira kendisinden başka kimseyle uğraşmaz. Zaman zaman sömürüldüğünü bilir, dedikoduları da duyar ama zamanı yoktur onlara cevap vermeye. Yapacak daha önemli işler vardır zira.

İkinci kategoride olanlara gelince…

Aslında en zavallılar onlardır hayatta. Zira “hiçbir şey” olamadıkları için “bir şey” olabilenlerle uğraşır, onların üzerinden kimlik kazanmaya çalışır. İçindeki kıskançlık hırsı, ihtiras, tembellik, bazen de kin onu öyle yer bitirir ki, mutsuzdur genelde, hayattan zevk bile almaz, sadece mutluluk oyunu oynar. En kötüsü de “dostluk, arkadaşlık” oyunu oynarlar.

Yüzümüze gülüp de arkamızı dönünce hakkımızda çirkin şeyler konuşanlar, dost sandıklarımız ne çok kırar bizi. Aslında kırıldığımız, o duyduğumuz çirkin cümleler değildir. Kırıldığımız nokta, güvendiğimiz, inandığımız, yüzümüze gülüp övgüler yağdıran insanların gözümüzden ve gönlümüzden düşmesidir. Güvenmişizdir, gülümsemişizdir, inanmış ve yanılmışızdır. Asıl can acıtan ise gözümüzden düşmesi değil gönlümüzden düşmesidir. Bilirsiniz, gözden düşenin gönülde de yeri olmaz.

Şimdi bu yazımı okuduktan sonra kapatın gözlerinizi ve düşünün bakalım. Siz hangi kategoride görüyorsunuz kendinizi? Bunu yaparken kendinizle baş başa kalın ki, kendinize dürüst davranabilesiniz.

Esma Arslan

Eşeğin büyüğünü ahırda unutmayın!

Bir önceki yazımda sizlere insanları kategorize etmek ve insan türlerinden bahsetmek istediğimi yazmıştım. Bence insanları kategorize etmek en iyi sporlardan biri Söze başlamadan önce araya birkaç cümle sıkıştırayım. Ben böyle dobra ve ...