Skip to content

30.12.2020 tarihinde Halk TV’de katıldığım Sn. Şirin Payzın’ın programında bir bütünlük içerisinde açıkladığım düşüncelerimin, bir kara propaganda makinesine dönüşen AKP tarafından bağlamından kopartılarak ve çarpıtıla-rak sosyal medyada bir linç kampanyasına dönüştürülmeye çalışıldığını ibretle izliyorum.

18 yıldır iktidarda olan AKP’nin, ülkemizi ekonomik çöküşe sürüklemiş, demokrasiyi, adaleti, özgürlükleri, yurt-taşların can ve mal güvenliğini yok etmiş, 84 milyonun kaderini tek adamın insaf ve iradesine terk etmiş ve hiçbir soruna çare üretemeyen tükenmiş, rantçı ve baskıcı siyasetini ayakta tutabilmek için bu ucuz iftira, yalan ve karar-lama yöntemlerine başvurduğu artık halkımızca da bilinen ve kabul edilen bir gerçektir.

Hakkımdaki bu kara propagandaya ve saldırılara cevap verme ihtiyacı içerisinde değilim. Çünkü bu kara propa-ganda siyasetini üreten tükenmiş AKP’nin tam da bunu istediğini biliyorum. Bu durum dahi başlı başına ülkede demokrasinin, özgürlüklerin, adaletin, özellikle de düşünce hürriyetinin ne denli ayaklar altına alındığının, AKP’nin yerleştirmeye çalıştığı tekçi zihniyetin ve faşizan uygulamalarının vardığı noktayı gözler önüne sermekte-dir.

Türkiye halkına açıklama yapmak zorunda olanlar, demokrasi, özgürlük, adalet ve eşitlik isteyen, uygar bir Türki-ye’de barış ve kardeşlik içinde yaşama hasreti çeken, emeğin sömürülmediği, üretilen ve hakça bölüşülen insanca yaşanılan adil bir düzen isteyen, herkesin inanma ve inanmama özgürlüğünün teminatı olan laikliğin korunmasını isteyen, Cumhuriyet’in kurucu değerlerini özümsemiş ben ve benim gibi milyonlarca yurttaşımız değildir. Bizlere açıklama yapmak ve hesap vermek zorunda olan, din üzerinden sürekli mağduriyet edebiyatı yapan, yurttaşların temiz dini inançlarını siyasal amaçları için sömüren, boğazına kadar yolsuzluğa batmış, anti-demokratik, baskıcı ve tekçi AKP zihniyetidir.

“Türban, irticai faaliyetlerin, şeriat isteyenlerin üniformasıdır. Başörtüsü, yüzyıllar boyunca Anadolu’da bir gele-neksel giysidir. Bununla arasında çok büyük fark var. Ben yargılandığım zaman türbanlı bir hakimin karşısına git-tiğimde, benimle ilgili haklarımı koruyacağı ve adaleti yerine getirebileceği konusunda kuşkum var” şeklindeki ifadelerimin inançları gereği başını örtenlere yönelik olmadığı açıktır. 

İfadelerimde net olarak görülebileceği gibi, türban ile başörtüsü arasındaki farkı ortaya koyuyor ve asıl olarak AKP’nin yargıyı militanlaştırmasını eleştiriyorum. Türban gibi simgeler, özellikle 19. yüzyıldan sonra emperyaliz-min Ortadoğu’da nüfuz kurma amacıyla desteklediği ideolojik çevrelerce araçsallaştırılmıştır. İçki karşıtlığı, faiz karşıtlığı, yılbaşı kutlaması karşıtlığı gibi bazı sembolik araçlarla birlikte, türban da siyasal islam ideolojisinin ala-meti farikalarından biridir.

Bu semboller 19. yüzyılda geleneksel imparatorlukları yıkmaya çalışan emperyalizmin bölücü faaliyetlerinin, 20. yüzyılda ise özellikle anti-komünist mücadelede müslümanları piyade birliği olarak kullanmaya çalışan kapitaliz-min nüfuz ve kontrol araçları olarak kullanılmıştır. Ayrıca bu semboller otoriter siyasal islamcı yönetimler altında yaşayan toplumlardaki ayrıştırmanın, kutuplaşmanın ve ötekileştirmenin en önde gelen simgeleri olmuştur.

Türkiye’de türban, siyasal islamcı ideolojinin dış destekle bir tarafta Milli Görüş, diğer tarafta FETÖ yapısı altında güçlenmeye başladığı 70’li yıllarda ortaya atılmıştır. Laik Cumhuriyet’in kurucu değerlerini aşındırmayı ve İslam’ı siyasete alet ederek gerici ve otoriter bir yönetim kurmayı hedefleyen kesimlerin “sözde özgürlük sembolü” haline gelen türban, ne Kur-an’da, ne de İslami gelenekte yeri olmayan bir ideolojik simgedir. İlahiyat profesörü Bahriye Üçok, Kuran-ı Kerim’de türbanın var olmadığını dile getirmiş, bundan rahatsız olan malum kesimler tarafından menfur bir bombalı saldırıda öldürülmüştür. Bugün de türban ile ilgili kullandığım ifadelerime iktidar çevrelerin-den gelen eleştiri ve hakaretler, aynı faşist ve baskıcı anlayışın ürünüdür ve şahsımı hedef göstermeye yöneliktir.

Bu çerçevede, türban ile ilgili eleştirilerim herhangi bir inancı aşağılamaya ya da küçük düşürmeye yönelik değil, türbanı kullanarak İslam dinini siyasal amaçlarına alet edenlere yöneliktir. Nitekim aynı programda başörtüsü ile ilgili yaptığım özgürlükçü değerlendirmelerim ortadadır. Tüm siyasal islamcı yönetimlerde olduğu gibi, AKP de türban ve benzeri siyasal islamcı simgelerle ilgili eleştirileri, sanki İslam dini eleştiriliyormuş gibi kamuoyuna yan-sıtmaya çalışarak, türban üzerinden toplumdaki kutuplaşmayı tırmandırmaktadır.

AKP, kendisiyle aynı düşünmeyen ve yaşamayan diğer tüm yaşam tarzlarını dışlamayı, ötekileştirmeyi, ayrıma tabi tutmayı, her türlü aşağılama ve hakareti yapmayı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularını ve kurucu değerlerini en aşağılık şekilde “eleştirmeyi” kendisine hak görürken, tamamen bir siyasal simge olduğu konusunda hiçbir şüp-he bulunmayan türban hakkındaki düşüncelerime yönelik kara propaganda faaliyeti yürüterek, nasıl bir çifte stan-dartla hareket ettiğini ve demokrasiyi zamanı geldiğinde inilecek tramvay olarak görmeye devam ettiğini bir kez daha dışa vurmuştur. Asıl tartışılması gereken, AKP’nin bu ikiyüzlü siyaseti ve demokrasiyi kullanarak, demokra-siyi yok etmeye çalışmasıdır. Kamuoyunun takdirine saygıyla sunarım.

Fikri Sağlar

Fikri Sağlar: Basın Açıklaması!

30.12.2020 tarihinde Halk TV’de katıldığım Sn. Şirin Payzın’ın programında bir bütünlük içerisinde açıkladığım düşüncelerimin, bir kara propaganda makinesine dönüşen AKP tarafından bağlamından kopartılarak ve çarpıtıla-rak...