Irkçılığın “ölüm” şekline dönüştüğü gün: 23 Kasım 1992, Mölln!

Almanya’nın Schleswig Holstein eyaletine bağlı Mölln kenti, 1992 yılında 22 Kasım’ı 23 Kasım’a bağlayan gece korkunç bir ırkçı vahşete tanık oldu

Kentin Mühlenstr. sokağında oturan Arslan ailesinin evini kundaklayan ırkçı zihniyetler daha sonra polisi arayarak ‘Heil Hitler, pis yabancıları öldürdük” ihbarı yaptı. Korkunç olayda Bahide Arslan (51), Ayşe Yılmaz (14) ve Yeliz Arslan (10) hayatlarını kaybederken diğer aile fertleri ağır yaralandı. Aynı gece yakınlarda, çoğunlukla yabancıların oturduğu apartmanı da ateşe veren ırkçılar, onlarca insanın yaralanmasına sebep oldu. Mölln vahşeti maalesef, göçmenlerin de önemli katkılarıyla bugünlere gelmiş çok kültürlü Almanya’nın tarihine kara bir leke olarak yazılmıştır. Irkçılığın ne kadar korkunç ve tehlikeli olduğunu unutmamak için Mölln, Solingen, NSU olayları gibi ırkçılığın ‘ölüm’ şekline büründüğü olayları unutmamamız, bu yaşanan olaylardan ders almamız gerekiyor. İnsan hayatını ve onurunu hiçe sayan bu zihniyetle mücadele ancak birlik ve beraberlikle, partiler üstü, kurumlarla, sivil toplum kuruluşlarıyla, siyasilerle ve vatandaşlarla güçlü bir şekilde yürütülebilir. Birlik ve beraberliğin olmadığı yerde ırkçılık daha da cesaretlenir ve başka büyük acıların yaşanmasına zemin hazırlama tehlikesi oluşur. Irkçılıkla mücadelede Almanya’da her ne kadar önemli ve ciddi çalışmalar yapılıyor olsa da giderek güçlenen sağ eğilimi görmezden, duymazdan gelemeyiz. Bu konuda alabileceğimiz en büyük önlem, ırkçı zihniyetlere karşı ciddi bir duyarlılık geliştirmek ve göçmenleri hayatın her alanında güçlendirmek, özellikle siyasette aktifleştirmektir. Almanya’nın bugünlere gelmesinde önemli katkıları bulunan göçmen kökenli insanlarımız ülkemiz için bir tehdit değil, aksine değeri hiçbir şeyle ölçülemeyecek bir zenginliktir. Arslan ve Yılmaz ailelerinin nezdinde ırkçılığı bir kez daha nefretle lanetliyor, ırkçılık hastalığı nedeniyle hayatlarını kaybedenleri saygıyla anıyor, bir daha böyle acıların yaşanmaması dileklerimle sevdiklerini ırkçı zihniyetlere kurban verenlerin acısını yürekten paylaşıyorum.

Şunu da unutmayalım ki; hepimiz dünyanın bir yerlerinde bir diğerinin ‘yabancısıyız’. Önemli olan, kendi özümüzü yitirmeden, farklılıklarımızı ayrışma değil zenginlik olarak görüp barışçıl bir ortamda birlikte yaşamayı öğrenmektir. Nasıl ki farklı tatların buluştuğu yemekler lezzetli oluyorsa, farklılıklarıyla ortak noktada buluşan toplumlar da öylesine değerlidir.

Barış Öneş

Hamburg Eyalet Parlamentosu SPD Milletvekili