Skip to content

Savaş ve pandemi krizi mi, fırsat krizi mi?

Bu yazımda sizlerle son dönemlerde yaşadığımız savaş, pandemi ve ekonomik kriz süreçleriyle ilgili gözlem ve yorumlarımı paylaşmak istiyorum.

Sizlerin de az çok bildiği gibi kapitalist sistemin ayakta kalabilmesi için daha fazla kar etmesi, daha fazla kar elde edebilmesi için de tüketimin artması gerekmekte. Eğer bu düzeneğin bir dişi yerinden oynarsa kapitalizm ayakta kalabilmek için vahşileşir ve dengeler yerinden oynar. Şu dönem tam da bunu yaşıyoruz fikrimce.

Dünyada “Büyük Buhran” veya “Büyük Depresyon” olarak adlandırılan 1929 Dünya Ekonomik Krizi’nin getirilerini – götürülerini konuya ilgisi ve bilgisi olanlar biliyorlardır. Bu kriz gerek toplumsal, ekonomik ve gerekse siyasal sonuçlarıyla dünyanın ilk büyük ekonomik krizi olarak bilinir. Birçok fabrikanın kapanması, milyonlarca insanın işsiz kalması, tarım üretiminin durup kırsal kesimlerdeki insanların kentlere göç etmesi gibi önemli sorunları beraberinde getiren bu krizin etkisini dünya uzun yıllar yaşadı ve belki hala da yaşıyor. Aradan geçen 93 yılın ardından dünya yine böylesine büyük bir bunalımın eşiğinde şu an. Önce pandemi, ardından savaş saldırıları bu krizin en büyük tetikleyicileri oldu. Peki bu kriz doğaçlama mı oluştu yoksa gücünü giderek yitiren kapitalizmin, gücünü yeniden kazanmak için yarattığı bir kriz mi sizce?

İsterseniz bu sorunun cevabını kendimce yorumlarımla vereyim: Şu an neler oluyor?

–              Kapitalistler, krizi, savaşı, pandemiyi bahane ederek sıcak paranın üstünde uyuyor

–              Büyük şirketler krizi bahane göstererek insanları tazminatsız işten çıkarıyor, borçlarını devlete, yani vatandaşın sırtına yükleyerek bir kenara çekiliyor

–              Üretim neredeyse duracak noktaya geldi, insanlar ihtiyacı olan hiçbir şeye doğru dürüst ulaşamıyor

–              Üretim azalıp talep artınca elde olan ürünler ateş pahası oldu, alım gücü düştü

–              Her şeye zam gelirken insanların kazançları olduğu yerde sayıyor

Amaç krizleri aşmak olsa bu durum asla böyle olmaz. Zira ekonomisi zayıf insanların kanını sömüren kapitalizm aslında kendi bindiği dalı kesiyor. Bu kadar insan işsiz kaldığında kime satacaklar acaba ürünlerini? Kazanç olmayınca tüketim olmaz, tüketim olmayınca da üretmenin bir anlamı olmaz. Bence burada planlanmış bir kriz yönetimi var ve bu mesele burjuva-proletarya meselesinin günümüze uyarlanmış halidir. Burjuva, elinin altında ezebileceği emekçiler olabilmesi için zaman zaman böyle vahşileşiyor ve proletarya ile arasındaki uçurumu derinleştirerek kendini güvenceye alıyor.

“Tarih tekerrürden ibarettir” diye boşuna söylenmemiş. Dünya var oldukça hizmet alanlar ile hizmet verenler arasındaki uçurum da her türlü ayak oyunlarıyla korunmaya devam edecektir. Zira krizler her daim fırsatları doğurur.

Amerikalı sosyalist yazar Leo Huberman’ın konuyla ilgili pek beğendiğim bir tespitini de şuracığa bırakayım ve “Doğru söze ne denir” diyerek sohbetimi sonlandırayım. Tabii bir sonraki konumun savaş olduğunu da hatırlatarak…

“Kapitalizmin ölümcül hastalığı olan kriz ve depresyonu tedavi etmenin tek yolu: Savaş”

Sevgilerimle

Esma Arslan

Savaş ve pandemi krizi mi, fırsat krizi mi?

Bu yazımda sizlerle son dönemlerde yaşadığımız savaş, pandemi ve ekonomik kriz süreçleriyle ilgili gözlem ve yorumlarımı paylaşmak istiyorum. Sizlerin de az çok bildiği gibi kapitalist sistemin ayakta kalabilmesi için daha fazla kar etmesi...