Skip to content

“Türk olduğumuz için bize dükkânlarında yiyecek vermiyorlardı”

Sürgün. Bir milletin kaderie aynı yüzyılda kaç kere sürgün yazılabilir, Allah’ım?! Azerbaycan Türkleri kendi ata yurtlarından 3 defa sürüldüler. En son 1987 yılında başlayan ve kadim Türk yurdu olan Ermenistan’ı monoetnik devlete dönüştüren sürgün oldu.

Tanıklar ve sürülen kişiler o dönemi nasıl hatırlıyor? Türk olmanın cezasını nasıl çekmişler? 24 Nisan’da başlarına ne geldi? Yaşananları onların kendilerinden duymak en iyisi.

Azerbaycan Cumhuriyeti Sivil Toplum Kuruluşlarına Devlet Desteği Ajansı’nın desteği ile “Kızılbaş” Gençleri Eğitim Sosyal Birliği tarafından yürütülen proje kapsmanda onlardan bazılarının anlatılarını sizlere sunuyoruz.

1961 yılında Vedi ilçesinin Şidli köyünde doğan Allahverdiyeva Aybeniz Muharrem kızı şöyle diyor:

“1988’de halka büyük acılar çektirdiler, evlerinde yaşamalarına izin vermediler. Nüfus ilk olarak Araz nehri kıyılarında toplandı. Özellikle Şirazlı köyü sakinleri merkezde oldukları için daha fazla mağduriyet yaşadılar. Şirazlı köyünde seyit ocaklarımızı ve ibadethanelerimizi yağmaladılar. Evlerimize saldırdılar. Hayvanlarımızı elimizden aldılar, mülklerimizden kovdular. Bizi ata topraklarımızdan sürdüler.”

Batı Azerbaycan’ın Loru-Pembek ilçesinin Saral köyünden Beşirov Fakat Ali oğlu şunları söyledi:

“Ermeniler bizi ilk önce Karabağ’n Ermenilere ait olduğunu kabul etmeye zorluyorlardı. Kabul etmediğimizde güç kullanıyordular. Büyük Karakilise ilçesine gittiğimizde defalarca otobüslerin önünü keserek sıkıştırıyor, Karabağ’ın Ermenilere devredilmesi için imza atmaya zorluyorlardı. Buna rağmen hiçbir Azerbaycanlı bunu kabul etmiyordu. Çoğu kişiyi bu nedenle yaralamışlardı. Amcam Beşirov Hanlar da onlardan biriydi. Travma geçirdikten sonra onu yaralı halde Bakü’ye getirdik. 1988 yılında köyümüzün elektriğini kestiler, insanların ilçeye gitmesine izin vermediler. Kısacası kuşatma altında yaşıyorduk. Depremden sonra durumumuz daha da kötüleşti. Depremde çok sayıda Ermeni öldüğü için bizmle uğraşamadılar. Köyümüzün Hamzaçimen denilen yerinde Mesim dedenin ailesi köyü terk ederken oğlu öldürüldü. İlçe halkını helikopterle Kazak bölgesine taşıdılar. Depremde bizim köyümüzden de insanlar öldü. 8,5 büyüklüğündeki depremde evlerimiz yıkıldı. Ama iyi ki deprem oldu ve evlerimiz Ermenilere kısmet olmadı.”

1951 yılında Uluhanlı ilçesinin Aşağı Necili köyünde doğan Cabbarova Letife Meşedi Hasan kızı tarihe biraz geriden bakıyor:

“Babam Meşedi Hasan, Çanakkale Savaşı’nda senger kazısında görev almış ve yaralanmıştı. Babam 1898, annem ise 1906 doğumlu. Annem ve babam Ermenilerin Azerbaycanlılara karşı işlediği suçlara tanık oldu. 1969’da evlendim ve Revan’a taşındım. Annem de Revanlıydı. Eşimin dayısı önceleri Revan’da tek bir Ermeninin bile olmadığını söylerdi. O dönemde Revan şehrinde 7-8 cami bulunuyordu ve Müslümanların kutsal günü olan Cuma günü cuma namazı kılınıyordu. Şehrimizde kervansaraylar vardı. Bu kervansaraylarda İran ve Türkiye’den gelen kervanlar da ağırlanıyordu. Kayınbiraderim Hüseyinov Celil Rıza oğlu her zaman 24 Nisan’da hastanelere, marketlere gitmeyin derdi. Çünkü o gün Ermenilerin “intikam” günüydü. 24 Nisan’da Uluhanlı ilçesinin Aşağı Necili köyüne saldırdılar. Düğün kazanlarını devirdiler. Köylüler Türkiye sınırına koşarak yardım istedi. O gün İrevan’a döndüğümüzde Ermeni komşumuz 24 Nisan’da niye düğüne gittiğimizi sordu. Bütün bunlar uzun yıllardır planlanmıştı ve bütün Ermeniler bu planı çok iyi biliyordu.

Ben İrevan’dayken 6 bloklu bir binada yaşıyorduk. Çocuklarımız bahçede oynayamıyorlardı. Çocuklarımıza Türk diyerek dövüp, hakaret ediyorlardı. Bu nedenle 1988 sürgününden önce köyümüzü terk etmiştik. Nevruz bayramı arifesinde bayramımızı kara bayram haline getirdiler. Annem, köyümüzün yakınındaki kamışlık alanda saklandığımızı söylerdi. Geceyi orada geçirdik, sabahleyin zorlukla oradan kurtulduk. Kardeşimin evine patlayıcı yerleştirmek istiyorlardı. Yeğenimin evi kundaklandı. İnsanları demir borulara tıkıp ağzını kaynakla kapattılar, vahşice öldürdüler. Anne babamın ve kardeşimin mezarları köyümüzde kaldı. Akrabalarım Azerbaycan’ın birçok bölgesine göç ettiler.”

Yedek Albay Nevruzov Bayram Nevruz oğlu, Ermeni psikolojisini şöyle anlatıyor:

“Ermeniler çocuklarını terbiye ederken düşmanlarının Türk olduğunu öğreterek başlıyorlar. Biz Azerbaycanlılar böyle olmadık. Sumgayıt olaylarına bizzat Ermeniler sebep olmuştur. Sovyet döneminde Batı Azerbaycan’dan sürülenlere yalnızca Ulu Önder Haydar Aliyev sahip çıktı. 1988 yılında askerdeydim. Akrabalarım çok zorlukla kendilerine yuva yaptılar. Bizim hayalimiz ata topraklarımıza gitmek. Babam Sovyet döneminde Ermenilerden ele geçirdiği silahları onlara karşı kullanmıştı. Babam bu yüzden kaçak hayat yaşıyordu.”

Vedi ilçesinin Şirazlı köyünden olan Kerimova Tehrane Şahbaz kızı şöyle diyor:

“Ocak 1988’de eşim ve ben Revan’a sık sık giderdik. O sırada otobüsteki Ermeniler kendi aralarında bizim sürgünümüz ve Karabağ’ın işgali hakkında konuşuyorlardı. Biz ise konuştuklarının gerçekleşeceğini düşünmüyorduk. Şubat ayında Ermenilerin gösterileri başladı. “Karabağ bizimdir”, “Karabağ’daki Ermenilerle birleşeceğiz” gibi sloganlarla gösteri yapmaya başladılar. Mart ayında Sumgayıt olaylarından sonra gösteriler daha da yoğunlaştı. 10 Mayıs sabahı musibetle uyandık. Köylüler Türkiye sınırına toplandı. Daha sonra Nahçıvan’a gittik. Nahçıvan halkı bize çok yardımcı oldu. Çocukluğum ve gençliğim o ata evinde geçti. Sürgün sırasında babamın evine saldırdılar. Komşumuz Kamil amcanın evini yaktılar. Türk olduğumuz için Ermeniler bize dükkânlarında yiyecek vermiyorlardı.”

Agil Alesger

Görgü tanıkları Batı Azerbaycan’dan sürgünü anlatıyor:

“Türk olduğumuz için bize dükkânlarında yiyecek vermiyorlardı” Sürgün. Bir milletin kaderie aynı yüzyılda kaç kere sürgün yazılabilir, Allah’ım?! Azerbaycan Türkleri kendi ata yurtlarından 3 defa sürüldüler. En son 1987 yılınd...